- 1 Eylül 2020
- Yayınlayan: gsumed
- Kategoriler: Haber ve Duyurular, Mezunlarla Röportajlar
Kendini kısaca tanıtır mısın?
Merhabalar! Ben Bora Kılıç. 3 Kasım 1997 tarihinde Ankara’da doğdum. İlköğretim ve lise yıllarım Ankara’da geçti. 2015 senesinde ise Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde okumaya hak kazandım. Bu İstanbul’a taşınmam anlamına geliyordu. 2019 senesinde üniversite eğitimimi fakülte ve okul birincisi olarak tamamladım. Yüksek lisans için LSE, Cambridge ve Oxford üniversitelerinden kabul aldım. Tercihim Oxford’dan yana oldu. Magister Juris programını Balliol Koleji’nin bir üyesi olarak, ‘distinction’ derecesiyle tamamladım. Bu sene ise Türkiye’de hukuk stajlarımı tamamlayarak avukat olmayı hedefliyorum.
Kendime ayırabildiğim zamanın çoğunu arkadaşlarım ve ailem ile geçirmeyi tercih ediyorum. Bu vakitlerde aynı zamanda müzikle ilgileniyorum. İyi bir rock müzik dinleyicisiyim ve gitar çalıyorum.
Oxford Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yüksek Lisansı kabulüne giden süreci biraz anlatır mısın? Başvuruya nasıl karar verdin? Oxford’da bir Galatasaray Üniversiteli olmak nasıl bir duygu?
Yüksek lisans kabulüne giden süreç sanırım Galatasaray’daki ilk günümde başladı. Bu cümleyle aslında bariz olanı belirtmek istemiyorum. Demek istediğim şey biraz daha farklı. Yıllar içerisinde Galatasaray Üniversitesi’nden mezun, benden daha tecrübeli pek çok hukukçuyla tanıştım. Büyüklerimin anılarından da destek alarak burada bir fenomenden bahsetmek istiyorum: Galatasaray Hukuk’taki ‘ilk gün etkisi’.
Bizim fakültemizden mezun hemen hemen herkesin daha ilk derslerde yaşadığı bir duygu durumu bu. Okulun ilk günü isimlerini yeni yeni öğrenmeye başladığınız arkadaşlarınızın bilgilerini ortaya koymaya can attığı bir gün. Bulundukları noktaya ciddi başarılarla gelmiş ve donanımlı olduklarını size daha ilk günden kanıtlayan insanlarla birlikte eğitim görmenin getirdiği bir ‘sorumluluk’ var bir anlamda. Bu sorumluluk sizi de öğrenmeye teşvik ediyor.
Öğrenmenin doğal bir sonucu ise (her zaman olmasa da) iyi notlar. Oxford’a başvurmayı kafama koyduğum günü iyi hatırlıyorum. Birinci sınıf henüz yeni bitmişti. Notlarım gayet iyiydi. Marmaris’te bir koyda, denizin ortasında telefonumdan başvuru şartlarına şöyle bir göz atıyordum. İstenilen not ortalamasını karşıladığımı gördüm, içimden bir ses ‘o zaman yapılır’ dedi. Bu kalan üç senede de çalışmak için de iyi bir motivasyon sağladı elbet. İkinci sınıfın sonunda Oxford şehrini görme şansım da oldu. Şehri görmek bir kez daha ‘burada okunur’ dedirtti.
Oxford başvuruları başladığında dördüncü sınıfın ilk döneminde, Erasmus değişim programı öğrencisi olarak Floransa’daydım. Hocalarım mesafeli iletişim ve iş halletmenin henüz bu kadar normalleşmediği, ‘eski normal’ günlerinde dahi internet üzerinden bana gerekli desteği verdiler. Özellikle Mehmet Erdem, Rifat Cankat, Tolga Ayoğlu, Anlam Altay bu süreç için bana çok yardımcı oldular. Yine fakültemiz mezunlarından ve dönem birincilerinden Osman Gazi Güçlütürk ders ve hatta tez konusu seçimine kadar desteklerini esirgemediler. Ben de umarım şimdi bu bilgi aktarımının bir parçası olacağım.
Oxford’daki programımız yaklaşık elli öğrenciden oluşuyordu. Bu öğrencilerin hepsi Avrupa’nın en seçkin okullarından en iyi notlarla mezun olmuş kişilerdendi. Elli öğrenciden ikisi ise (ben ve eski birincilerimizden Cihan Mercan) Galatasaray mezunuydu. Bu okulumuzun başarısını anlatmak açısından önemli bir veri diye düşünüyorum. Yine yukarıdaki fenomenimiz ‘ilk gün etkisi’ne dönersek, okulumuz öğrenci potansiyelinin Oxford’dan aşağı kalmadığını düşünüyorum. Bunu fark etmek de insana bir özgüven katıyor. ‘Galatasaray’da yaptıysam burada da yaparım’.
Galatasaray Üniversitesi’nde aldığın eğitim ve Üniversite’de kazandığın kültür seni nasıl şekillendirdi, kariyer hedeflerini ve akademik başarını nasıl etkiledi?
Galatasaray’da okumanın en önemli avantajlarından birisi gerek akademik gerekse kariyer hedeflerini yüksek tutabilmek, hatta yüksek tutmak zorunda olduğunu hissetmek diye düşünüyorum. Türkiye’nin en başarılı üniversitelerinden birisinden mezunsanız, devam etmeniz gereken nokta da ister istemez bu oluyor. Bu zorunluluk duygusunun avantajı ise insanın kendisinden şüphe ettiği noktalarda çekingen davranmasını zorlaştırması.
Fakülte hayatım boyunca öğrenmenin kimi zaman çok fazla bireysel çabaya bırakıldığını düşünüyordum. Nitekim yüksek lisans eğitimi sırasında aslında okulumuzun bize kattığı şeyin salt bilgi değil, aynı zamanda ‘öğrenmeyi öğrenme’ olduğunu keşfettim. Okulumuzun eğitim sistemi yeterli ilgiye dayandığı kadar bireysel sorumluluğa da dayanıyor, bence olması gereken de bu.
Kariyer hedefleri açısından da Galatasaray’lı olmak yine büyük bir avantaj. Bir iş başvurusunda ya da herhangi bir sosyal ortamda mezun olduğun okulla ve bunu dile getirmekle gurur duymak bir ayrıcalık. Burada iddiam Galatasaraylıların hayata 1-0 önde başlaması değil, nitekim kimsenin de bizden daha önde başlamadığını iddia edebilirim.
Galatasaray Üniversitesi’nde lisans öğrencisi olduğun zamanlara baktığında “keşke” dediğin ve değiştirmek istediğin noktalar var mı?
Çok sevdiğim fakülte arkadaşlarımı göz ardı etmesem de keşke diğer fakülteden kimi arkadaşlarımla tanışmak için bu kadar gecikmeseydim. Bunun dışında çok az öğrencinin eğlence-çalışma skalasında tatmin olduğu bir noktada olduğunu düşünüyorum. Yaptığım seçimlerden ve zaman yönetimimden görece memnunum ama keşke Galatasaray’da geçirecek biraz daha zamanım olsaydı.
Galatasaray Üniversitesi mezunu olmak nasıl hissettiriyor, Galatasaray Üniversitesi diploması sahibi olmak sana nasıl artılar kazandırdı?
Galatasaray’da okurken de burada öğrenci olmaktan gurur duyuyordum. Durum mezun olduktan sonra da değişmedi. Çok değer verdiğim pek çok insanla burada tanıştım, değerli gördüğüm pek çok alanda burada bilgi edindim. Her diplomanın kazandıracağı artıları ilgili kurumun itibarıyla doğru orantılı. Bugüne kadar yaptığım akademik veya kariyer hedefli başvurular olsun, bu röportajdaki sorulara verdiğim cevaplar olsun, Galatasaray’ın itibarının çok iyi olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.